London - Şehir Yürüyüş İster
- gozdeyigit
- 3 Oca
- 5 dakikada okunur

"Şimdilik
Gün küçük dağların ardında
Ve yolumuz var daha
Her şey olgunlaşır
Çürüyüp dökülür zincir
En güzeli, yol yürüyüş öğretir
Dostum, eskimeyen arkadaşım"
-Gülten Akın
-1-
Eylülde kısa bir yıllık iznim olunca, 8 Eylül günü Londra için yola çıkıyorum. Seyahat öncesi herkes yeme içme araştırır, ben ise biletler tükenmeden alabilmek için tiyatro oyunu, müzikal ya da futbol/basketbol maçı araştırırım.
Cebimde iki ayrı müzikal bileti ile akşam saatlerinde Heathrow Havalimanı'na iniyorum.
Evinde kalacağım arkadaşım Kingston'da oturuyor ve oraya giden otobüs durağını bulabilmek için havalimanında kime yol sorsam "I'm not a Londoner." diyor. Sonunda Hint asıllı bir Londoner imdadıma yetişiyor ve yolu tarif ediyor.
İkonik çift katlı kırmızı otobüsün üst katında en ön koltuğa geçip taze turist heyecanımla ve meraklı gözlerle dışarıyı seyrederek Kingston Upon Thames'e varıyorum. Arkadaşıma çantamı bıraktıktan sonra yakınlardaki The Kings Tun’a geçiyoruz ve arkadaşımla sohbet ederken bir yandan da mekanı, insanları gözlemleyip hafızamda kayda almaya başlıyorum. Günlerin yorgunluğu ve uykusuzluğuyla hayli düşük çözünürlükte bir kayıt oluyor.
Bu seyahatin üzerinden biraz zaman geçtiği için ve not tutmadığım için anılarımda kalan adımlarımı not etmeye çalışacağım, yemek konusunda gidilen her yerin değil aklımda kalan yerlerin adı geçecek. Londra'ya ilk gelişimde tam bir yürüyüş tutkunu olduğum için şehri nerdeyse adım adım gezdim. Sanırım yalnızlığın itici bir gücü de oluyor bu seyahatlerde yani güvercin gibi oluyorum sanki, meydanda kalabalıklar içinde pıtı pıtı yürüyüp kendime hikayeler toplayıp, canım isterse uçup başka bir yerde pıtı pıtı...
Londra keyifli, kaliteli zaman geçirmek için muhteşem bir şehir. Tabii bedeli var, birazcık pahalı bir şehir. Yapmanız gereken ilk şey arkadaşınızın evinde iyi bir kahvaltı ve ondan ödünç alacağınız bir "Oyster Card" ile yola koyulmak. (teşekkürler Gökhan:D) Ekim ayında Londra'ya bu defa yakın arkadaşımla gittiğimizde ise kendimize Oyster Card aldık. Bu kartı aldıktan sonra bana bir Londoner edası yüklendi arkadaşlar hihihihi...
Kartımız da olduğuna göre hadi şimdi yürüyelim :)

Waterloo istasyonunda inip 5-10 dklık yürüyüş mesafesinde London Eye'a şöyle bir bakıyorum, birkaç güzel fotoğraf yakalıyorum. Kiosk'lardan birine geçip paketleri inceliyorum. Standart London Eye bileti veya London Eye+Big Bus/River Cruise gibi paketler var, şöyle bir düşünüp "hımm pahalıymış, ilk durakta hemen cebi delmeyeyim, önce bir şehri yürüyeyim, göreyim" diyorum. Thames Nehri'nin turist kalabalığı içinde şehre bakıyorum, nehrin suyu ne kadar bulanık olsa da şehir göz alıcı bir güzellikte gözümde. Öyle ki etrafımdaki kalabalık siliniyor, o an sadece şehir ve ben kalıyoruz. Aşk böyle bir şey mi? Şaka bir yana, çok şık bir şehir yahu, seyretmesi keyif veriyor. Göz çapkınlığı benimki :)
Yürüyüşe devam, yol yürümeyene ekmek de yok aşk da yok efenim...
Thames Nehri'ni Westminster Köprüsü'nde yürüyerek geçiyorum. Burası fotoğraf için klişe ama güzel bir nokta. Londra'ya dair en önemli ikaz "telefonunuza dikkat edin" olduğu için fotoğrafımı çekmesini isteyeceğim bana güven veren o şanslı kişiyi gözüme kestirip rica ediyorum. Ay... ve çok hoş fotoğraflarım oluyor, kısa bir süre de olsa bisiklet yolunda durma öküzlüğümü saymazsak :D
Ben diyeyim "Elizabeth Kulesi", siz deyin "Big Ben" etrafında aylak adımlar atmaya başlıyorum. Big Ben ziyarete kapalı ancak parçası olduğu Westminster Sarayı ziyarete açık. Fakat benim yalnızca 2 günüm var ve ben o kadar programsızım ki... İstanbul'dan çantamı alıp gelmişim, ne bir araştırma ne bir plan yapmışım. Plansız olsun, bana da sürpriz olsun, yürüyeyim yürüdükçe kaybolayım, yürüdükçe bulayım isteğindeyim. Sözün kısası, saraya da girmiyorum :D Yürümeye devam...
Sokakları, yapıları, evleri ve insanlarını seyrede seyrede haritaya hiç bakmadan öyle güzel yürürken ikonik telefon kulübelerinden biri ile fotoğraf çekilmek için duruyorum. İstemsizce beynimde Hakan Altun "telefonuuun başındaa çaresiz..." diye şarkıya giriş yapıyor. Kaç kaç kaç... yürümeye devam... pıtı pıtı pıtı...
Londra'da hemen hemen her sokakta karşınıza çıkacak Pret a Manger diye zincir var, çok seveceksiniz. Hem kahveleri hem taze sandviçleri oldukça çeşitli, kaliteli ve ara öğün için oldukça hesaplı buldum. Üstelik benim ilk alışverişimde başıma tatlı bir olay geldi, şöyle ki: Hem hava soğuk hem ben ince giyinmişim, ısınmak ve uyanmak için bir kahve alıp devam edeyim dedim, para üstünü 5 pound yerine yanlışlıkla 10 pound verdiler, bunu söylediğimde ise kasadaki kişi bana tatlılardan seçmemi söyleyip hediye etmek istedi. "yok mok" desem de ısrar kıyamet olunca "e madem hediye siz seçin lütfen, sürpriz olsun" deyip teşekkür ederek hediyemi alıp yola devam ettim.
Buradan yola çıkıp yazmak, söylemek istediğim çok şey var ama başka sohbetlerin konusu olsun. Sadece... "Nezaket"in ne olduğunu daha çok kişinin anlaması ve içselleştirmesini diliyorum. Dürüstlük, nezaket içinde bir hayat... işleri ancak böyle yoluna koyabileceğiz.

Harita açmadan yürüyorum sadece, kulağımda şehrin sesi, kimi zaman sessizliği. Kendimi St. James Parkı'nda buluyorum. Müthiş keyifli ve huzurlu bir park, şehrin içinde kendi içine dönük bir park. Sincaplar, ördekler, pelikanlarla yürüyüş yapabileceğiniz büyüleyici bir park. Mutlaka uğrayın, siz hazırlıklı gidip sincaplarla paylaşacağınız yemiş, bisküvi götürmeyi unutmayın. :)
Parkın içinden dışarı baktığımda Buckingham Sarayı'nı görüp göz kırptığım için sarayı gezmeye de gitmiyorum hahahaha... İngiltere'nin saraylarına kısacık bir izin yeter mi hiç, saraylar başka yolculuğumun durakları olsun.
Piccadily'de Waterstones adlı 5 katlı bir kitap mağazasında kayboluyorum, ne büyük keyif! Bu mağazadan 2025'te bana eşlik edecek kitabı alıp yola devam ediyorum. Birkaç saat sonra kitabın arkasına bir İngiliz beyfendisinin telefonun numarasını yazacağından habersizim tabii :) Numarayı aradım mı diye merak eden olursa... aramadım :) Arkadaşım Foyles'e de uğra dedi ama onu bir sonraki seyahate bırakıyorum.
China Town'a doğru yürüyüp Burger&Lobster'da yemek yiyorum. Bu yazıyı yazarken yürüdüğüm yerleri hatırlamak için fotoğraf galerimi kontrol ettiğimde China Town'dan sonra Trafalgar Meydanı'na gidip milleti seyrettiğimi gördüm. Of, umarım oraya giderken toplu taşımalardan birini kullanmışımdır, yürüdüğüm yollara bakarken bile yoruldum. Saat akşama yaklaşırken artık nehrin tekrar öte yakasına geçip Bridge Theatre'da seyredeceğim müzikale geçmem gerekiyordu. Yayaların kullanımına açık olan bir köprüden geçtim, şimdi haritadan onun Blackfriars Köprüsü olduğunu gördüm, yine "of umarım toplu taşıma kullanmışımdır" diyeceğim ama yürüdüm, sokakları geze geze kahve içe içe yürüdüm. Köprüyü geçtiğimde Tate Modern hemen yanı başımdaydı ama zamanım olmadığı için uğramadan pıtı pıtı adımlarla Bridge Theatre'a varıyorum ve arkadaşımın gelmesini beklerken Tower Bridge ile anı fotoğrafları çektiriyorum.

Ve Guys&Dolls...
İngiltere'nin büyüsü... Bende etkisi hala devam eden bir müzikal. Dans, müzik, ışık, orkestra, mekanın kullanımı, akış ve dinamizm...
Hani Yunus Emre demiş ya "Yaratılanı severiz Yaratan ötürü" diye...
Bu cümleyi bana tersten söyletti Guys&Dolls: "Yaratanı severim Yaratılandan ötürü"
Öyle güzel bir eser çıkarmış ki bu müzikali yaratanlar, yaratılan öyle güzel ve büyüleyici ki... demem o ki kimler yarattıysa bu eseri onları da çok sevdim. Müzikal sonunda sahnedeki oyuncularla dans ederek kapattık geceyi... Sevmemek elde mi?
Tiyatrodan çıktığımızda çoğu mekan kapalıydı, güzel bir yürüyüş ile başladığım durağa, Waterloo'ya dönüp tren ile Kingston Upon Thames'e giderken hayatımın en güzel günlerinden birini yaşamış olmamın farkındalığı içinde mutluydum.
Gülten Akın'ın en sevdiğim dizelerinden biridir;
"Yol yürüyüş öğretir
Dostum, eskimeyen arkadaşım"
Öğrenmek için yolda olmak, adım atmak gerekiyor. Bazen de koşmak ve hatta düşmek, kalkmak gerekiyor. Yolda olduğunuz, öğrendiğiniz, eğlendiğiniz, neşe ve nezaket içinde iyi seneler diliyorum sevgili yolcular :)
Yol, dostum, eskimeyen arkadaşım.
Kalan 2 gün ve ekimdeki seyahatten notlar için bu yazı devam edecek :)
Yorumlar